Suriye’deki Baas Partisi’nin 1963’teki iktidarının 61 yıllık kanlı dönemi, 2011’de halkın özgürlük talepleriyle patlak veren iç savaşın ardından, başkent Şam’ın rejimin kontrolünden çıkmasıyla sona erdi. Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş, bölgesel ve küresel dengeleri kökten değiştiren bir süreç oldu. Türkiye, savaşın başından itibaren hem insani hem de stratejik nedenlerle aktif bir politika yürüttü.
İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post gazetesi, son dönemde Türkiye’nin Suriye’deki rolünü vurgulayarak, Rusya ve İran’ı geride bırakıp bölgedeki etkisini artıran Türkiye’yi, Suriye devriminden yeni bir güç olarak çıkmaya hazırlanan bir aktör olarak konumlandırdı. İşte o yazı…
“RUSYA YILLARCA ESAD REJİMİNİ BESLEDİ”
Yahudi yorumcu Amotz Asa-El, Jerusalem Post gazetesinde kaleme aldığı makalede, Rusya’nın Suriye’ye yaptığı uzun vadeli yatırımlara dikkat çekti. Asa El’e göre Rusya’nun Suriye’ye yönelik yatırımları 150’li yıllara kadar uzanıyor.
“O dönemde, Suriye ordusu Sovyet komutasında Çekoslovakya’dan silah sevkiyatları almaya başlamıştı. Bu, uzun sürecek bir ilişkinin temelini atmıştı. Zamanla Sovyetler Birliği, Suriye’ye binlerce savaş tankı, topçu namlusu, savaş uçağı, helikopter ve diğer askeri teçhizat gönderdi. Bu yatırımlar, Rusya ve Suriye arasındaki stratejik bağları güçlendirerek, Suriye’nin askeri kapasitesini önemli ölçüde artırdı.”
RUSYA NE KAYBETTİ?
Asa-El, Esad dünyasının bir tür emperyal hayalin buluşması olduğunu iddia etti. Yazara göre, Suriyeliler bir zamanlar Şam merkezli Emevi İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı hayal ederken, Sovyetler ise Orta Doğu’yu Amerika’nın küresel hakimiyetinden koparmak istiyordu. Sovyetler Birliği dağıldığında, ‘Rus imparatorluğu hayali’ Başkan Vladimir Putin tarafından yeniden canlandırıldı.
Putin ve Beşar Esad’ın ortak stratejisinin 2000 yılında meyve verdiğini ele alan Asa-El, “Esad, Putin’in neo-çarlık rejimine Akdeniz’deki Tartus limanını vererek Rusya’ya güçlü bir dayanak noktası sağladı. Buna karşılık, Putin de Esad’ın kabile temelli tiranlığını silahlandırarak onu koruyordu. Her iki lider de halklarının iradesini hiçe sayarak, Suriye halkı zulme karşı isyan ettiğinde rejim ve Rusya şiddetli baskılar uyguladı.” dedi.
“RUSYA NEDEN SURİYE HALKINI HEDEF ALDI?
Yazar, Rusya’nın yalnızca Ukrayna’da değil, aynı zamanda Suriye’de de sivil katliamlar gerçekleştirdiğini ve aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu binlerce sivili acımasızca hedef aldığını açıkladı.
“Rus pilotlar, Suriye halkını bombalayarak ve kimyasal silahlarla katlederek Esad’a destek oldu. Rusya, bunun karşılığında Suriye’nin batısında büyük bir hava üssü inşa etti, mevcut deniz üssüne ek olarak. Ancak şimdi, bu yapılar büyük ölçüde yok olmuş durumda. Tartus’taki Rus deniz üssü, bugün tamamen boş durumda.”
“PUTİN’İN HAYALLERİ YIKILDI”
Asa-El, Putin’in hayallerinin ve stratejilerinin tam tersine, Rusya’nın Suriye’den bu kadar ani ve aşağılayıcı bir şekilde çekilmesinin, 1962 Küba Füze Krizi’nden sonra yaşanan en büyük askeri geri çekilme olduğunun altını çiziyor.
“Bugün, Rusya’nın Suriye’deki varlığını sona erdirmesi, Putin’in bölgedeki tüm gücünü ve etkisini yitirdiği kritik bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.Putin’in emperyal planları artık sadece bir hayal olarak kaldı.”
KAYBEDEN BİR DİĞER ÜLKE: İRAN
Rusya’nın Suriye’deki fiyaskosu, İran’ın kayıplarıyla kıyaslandığında oldukça küçük kalıyor. Rusya, emperyal yayılmasının uzak ucunu kaybetmişken, İran, emperyal projesinin kilit noktasını kaybetti. Ayetullahlar için Esad’ın Suriye’si, Tahran’dan Bağdat’a, Beyrut’a kadar uzanan ve Akdeniz’i Körfez’e bağlayan bir emperyal kuşağın coğrafi tokası ve siyasi çekirdeğiydi. Ancak bugün, bu kuşak, Suriye’nin Sünni karşıtı rejimi ve Ayetullahların Mesihçi tasarımlarıyla birlikte yok olmuş durumda.
Suriye dramının kaybedenleri belli. Peki, kazanan kim? Cevap açık: Türkiye.
“OSMANLI HÜLYASI DİYE DALGA GEÇİLİYORDU AMA ERDOĞAN GERÇEKLEŞTİRDİ”
Amotz Asa-El, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atılımları sayesinde Türkiye’nin bölgesel güç olarak yeniden ortaya çıktığını paylaştı.
Yazar, yazısının son kısmında, “Suriye’nin kaderine Türkiye karar verecek. Osmanlı hülyası olarak dalga geçilen bir dönemin ardından, Erdoğan’ın vizyonu hayata geçti. Erdoğan’ın yeni stratejisi, Türkiye’nin bölgesel güç olarak yeniden şekillenmesinin temel taşlarını oluşturuyor. Bir zamanlar nostalji, halüsinasyon, megalomani ve maskaralığın alaycı bir karışımı olarak görülen Osmanlı’nın geri dönüşü, şimdi gerçekleşiyor.” şeklinde değerlendirmede bulundu.